Perde açılır...

POLİS: Neden çiçekleri çaldın lan?
ÇOCUK: Hangi çiçekleri Amirim. Vallahi ben çiçek, miçek çalmadım.
POLİS: Hıhh…
ÇOCUK: O bunağın çiçekleri olduğunu bile bilmem...
POLİS: Yalan söyleme, çalmışsın işte. Bak, bunak diyorsun, tanıyorsun
yani
ÇOCUK: Yok, geçende pencereye çıkmıştı da orada gördüydüm…
POLİS: Bak sen şu İblise! Hem tanımıyorum diyor hem de pencerede gördüm
diyor. Bir de bilmem çiçek miçek diye beni kerizliyor.
Polis, elleri arkada olduğu yerde seyirciye döner. Sahnenin
derinliğine, uzak geçmişine bakarken masanın etrafından dolanır. Birden çocuğun
ensesine bir tokat patlatır. Şaptt, diye güçlü bir ses çıkar.
ÇOCUK: Ahh… Ne vuruyon ya? Garibanız diye mi bu yaptığın?
POLİS: Sus Lan! Bana gariban ayağı çekme, ağzını burnunu kırarım.
ÇOCUK: …
POLİS: Şimdi ben sana, yaptıklarını anlatayım…
ÇOCUK: …
POLİS: Kadını gözüne kestirmiştin. Evi soymaya girecektin. Yaşlı, nasıl
olsa bir şey yapamaz, ağzını burnunu bağlarım, susar, evdeki altınları alırım
diye iç geçiriyordun. Baktın ki kocakarı çiçek seviyor, pencereden sarkanları
kopartıp sonra da üzerlerine kloroform döküp kapıda verecektin. Kocakarı da çiçekleri
koklayınca orada bayılıverecekti. Sen de aynen zıvaynen yola devam…
Polis susar yan gözle nasıl bir tepki verecek diye Çocuğu süzer ve
devam eder
POLİS: Hatta, belki tecavüz bile edecektin…
Çocuk korkar. Titrek bir sesle cevap verir.
ÇOCUK: Yok be Amirim, nereden uyduruyon?
POLİS: Sus Piç kurusu! Sanki biz bilmiyoz ne yaptığını..
ÇOCUK: Vallahi...
Polis avucunu sıkar, yumruğunu çocuğa uzatırken;
ÇOCUK: Ahh vurma, tamam dinliyoom.
POLİS: Ama bilmiyon ki Kocakarı eski mahkûmlardan. Senden, benden
gedikli… Yakayı ele verdin kapıda.
Başka bir Polis kapıyı açar, Kocakarıyı da yakaladık Salih Komserim
der ve kapıyı kapatır.
POLİS: Ahaaa. Şimdi boku yedin… Bakalım kim kimi ispiyonlayacak?
ÇOCUK: Ne olacak Amirim?
POLİS: Kocakarı seni ihbar etti ama esas seni, Selahattin’in
gönderdiğini anladı. Biz seninle uğraşırken o evdeki malları kaçıracaktı…
ÇOCUK: Hangi Selahattin? Ne malı Komserim?
POLİS: Saf ayağı yapmaaa… Sen Selahattin’in adamı değil misin?
ÇOCUK: Aman Komserim, inanma böyle şeylere. Bak kendin demedin mi Kocakarı
diye. Karı kocamış artık.
POLİS: Kısa kes. Sokaklarda çekiyor musun ara sıra?
ÇOCUK: Yok be Amirim. Uzağım ben o işlerden. Anam çok uzun yaşamadı ama
ona yeminliyim. Ağzıma sürmeyeceğim diye söz verdim
POLİS: Çekenleri görüyorsundur ama…
ÇOCUK: Görüyom. Her parkı kendine mekân edinmiş bir çete var. Ama beni
bilirler… Çok uğraştılar ama baktılar ki ikna edemeyecekler, benimle yakın-uzak
arkadaş kaldılar. Ne ittiler beni ne de içlerinde boğmaya çalıştılar. Hem ben
kendimi boğdurur, ezdirir miyim Abi?
POLİS: Ne o, Amirden den Abi mi olduk? Fazla havaya girmeden baştan
anlat şu çiçek hikâyesini.
ÇOCUK: Yok, vallahi ben de yalan dolan olmaz.
POLİS: Bak evladım. Bizim derdimiz senle değil. Selahattin ile. Onu
içeri tıkmamıza yardım edersen bu işten yırtarsın. Şimdi yavaş yavaş öt
bakalım.
ÇOCUK: Amirim! Ben kendi halinde kendi yolumu bularak şu garip hayatta
yaşantımı devam ettiriyom. Ama Selahattin Abi’yi biliyon işte. Sen de tanıyon
onu. İllaki tüm sokak çocukları onun himayesinde olsun, onun istediğini yapsın
diye yapmadığı puştluk kalmıyor. Birkaç aydır da benim peşimde…
POLİS: Ehhh? Sadede gel oğlum, kes gevezeliği…
ÇOCUK: Selahattin Abi birkaç kez haber yolladı çocuklarla. Şunu dene,
bunun tadına bak, hayat böyle azmadan, içmeden geçer miymiş, az rahat
olmalıymışım, uçmalıymışım falan da filan... Baktı olmayacak bana bi sopa
çektirdi gecenin bi yarısı. Zor kaçtım ellerinden ama mesajı aldım hani. Haber
yollattım Selahattin Abi’ye. Tamam ilk denememi yapıcam dedim. O sıralarda parkın
birinde, Baliciler konuşurlarken bu Kocakarıyı duymuştum. Sokakta Nine vaziyeti
ama evde tam bir Yüksek Kaldırım Hatunu. Eve almadığı yok ama ona katlanmak
için iki şartı var. Birincisi bir çiçek ile geleceksin evin kapısına, bir de
para yerine sana koko veriyormuş. Bu yüzden tüm uçanlar sırada. Ama onu da
onunla çekeceksin, öyle alıp başını gidip başka yerlerde içmek, satmak yok
anlayacağın.
POLİS: Vay orospuya bak. Hem alem yapıyor hem de iş tutuyormuş.
ÇOCUK: Selahattin Abi’ye söz verdim deneyeceğim diye. Hem de beleşe. Ben
de söz senettir Komserim. Kolay kolay söz vermem, eğer birisine söz verdimse de
sözümü tutarım. Karakter meselesi yani…
POLİS: Eeee?
ÇOCUK: Kocakarının evindeki malları araklayacağım, Selahattin Abi’ye
götüreceğim, o da peşimi bırakacaktı. Ama başka bir yerden çiçek alıp da pişti
olurum diye Kocakarının pencerede olmadığı bir zamanda çiçekleri koparıp kapıya
dayandım. Tabi zile basmadan önce çiçeklerin üzerine de parktaki çocuklardan aldığım
Klorofirm midir her ne haltsa ondan döktüm bol bol. Zannediyom ki
ben o dedorant… Çiçekler güzel koksun diye üzerine dökülüyor. Ne bileyim işte!
Bol bol dökünce, iyi kokuyo mu diye bir iki çekince içime, lap diye
bayılıvermişim kapının önünde…
POLİS: Haaaa, haa. Hay Salak evladım!
ÇOCUK: Sonrada, bayılmadan önce kapıyı çaldığımdan, Kocakarı kapıyı
açınca, kendi çiçeklerini koparmış birisini yerde görünce beni ayıltmak istemiş
ama komşusu ile o anda göz göze gelince, ayıltamayıp durumu çaktırmamak için ben
tam uyanırken, çiçekleri kopardığımı, kaçarken de yakaladığını söyleyiverdi.
Yani istemeden, mecburen, komşu korkusuna beni ihbar etti Komserim.
POLİS: Kocakarı içerde, mallar bizde! Selâhattin Abine ne diycen şimdi?
ÇOCUK: Amirim! Siz şimdi onu da yakalamışsınızdır. Beni bırakında ben
de parklarıma, sokaklarıma döneyim.
Polis, tavana doğru bakıp Tanrısından yapacağı iyiliği unutmamasını dileyerek;
POLİS: Siktir git! Bir daha bu işlere bulaştığını görürsem Allah’ıma hadım
ederim seni, İbne olur çıkarsın hayattan. Şimdi yok ol çabuk…
Çocuk koşar adım sahneyi terk eder. Perde iner.
Hakan ERSAVAŞTI / Haziran 2020