Tatiller, hayatımızın
tekdüzeliğinden bizleri koparan bir zaman diliminden başka ne olabilir ki? Eh o
zaman, dört duvar arasında geçirdiğimiz yılın üç yüz elli gününden farklı bir
yaşam tarzını, beton binalar dışında, doğa içinde bir tatil sunabilen çadır
ya da karavan ile bir tatil yapmayı arzu ederken kimselere
gidemediğimiz ya da kimselerin bize gelemediği bu Bayram’da hangisinin bizlere daha
uygun olacağını düşünmek için iyi bir fırsat.

Her ikisinde de kendi
yemeklerimizi kendimizin yapıyor olması bizi bir tatil havasına sokmadığını
iddia eden bayan arkadaşlarımız olabilir. Ama doğa içinde bazen güneş altından
sıcaktan terlerimiz akarken piknik tüpünde pişirmeye çalıştığımız menemenin
kokusu, ruhumuzu hem canlandırıp hem de doyururken, bazen rüzgârlı havada
yakmaya çalıştığımız mangalımızdan uçuşan kömür tozları alıştığımız konservatif
yaşam tarzımızdan çıkmamıza, eşyalara olan bağlılıklarımızdan uzaklaşmamıza
yardımcı olmaktadır. Çadırlı bir tatilde yerine göre araba yolu olmayan
tepelere, göl kenarlarına, vadi içlerine gidip konaklarken, karavan ile en
azından bir araç yolu olması gerektiğinden, hani yaşadığımız şehir gibi olmasa
da en azından o yoldan gelen araçların yarattığı kalabalık ortamda kalmamıza
neden olabilmektedir.
Bu tür doğa içi tatilde, kafamızı
yattığımız yerden az ileriye uzattığımızda gecenin zifiri karanlığında
görebildiğimiz parlak yıldızlar ve havadaki serin su buharı içeren oksijenin
fazlalığı hepimize rahat bir uyku çekmemize yardımcı olurken, çadırda yer matın
üzerinde serin toprağı daha yakın olduğumuzdan yerdeki taşları, kısacası doğayı daha fazla hissederiz.
Oysa karavanda bütçemize göre iki ya da üç kişilik ayrı yataklı olanlarda çok daha
konforlu bir uyku keyfini yaşayabiliriz.
Mayıs 2020