
“…Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna’sı, edebiyat
tarihimizde geç keşfettiğimiz eserlerden birisidir ve hâlâ hak ettiği yeri
bulamamıştır…”
şeklinde onlarca paragrafı, eserin Almanya’ya okumaya giden, Cumhuriyet sonrası endüstriyel tarım
alanında zenginleşmiş bir ailenin tek erkek çocuğunun yaşadığı ilk aşk
hikayesini ve sonunda sevdiği o kadın ile bir hayat sürememesinin daha detaylı
özetini birçok blog yazılarında bulabiliriz. Bu romanın,
duymaya hatta düşünmeye dahi alışmadığımız tarzda olağanüstü edebi cümlelerle
yazılmış hikayesinin basitliği, basit olduğu kadar da bizlere ve bu
coğrafyaya aitliği sakın sizleri aldatmasın. Zira eserin edebi aktarımının
büyüleyiciliği arkasından esasen romanın bizi kendisine çeken tarafı, kaybettiğimiz
ilk sevgililerimizi bulabilmemiz, diğer özelliklerinin üstüne
eklenebilecek önemli bir özelliğidir.
Bu romanda, kadın ve erkek
okuyucuların kendinden bir şeyler bulabilmesinin temelinde, erkeğin içindeki
kadınsal duygular ve kadının içinde yeşerememiş ama yeşermesini çok istediği
erkeksi yönelimler ilgimizi daha çok çekmekte.
Hele hele başkahraman bir erkek
olunca, biz erkekler daha annemize olan ilgimizi kaybetmemişken ilk defa
evimizin dışında ilkokulda, özgür bir ortamda karşı cinse duyduğumuz merakımız,
daha sevgiye dönüşmeden ne olduğunu bile anlayamadan onunla bir iletişim
kuramayıp kendi köşemize çekildiğimizde, içimizde oluşan burukluğa eklenen ilk
hüzünlerimizi hatırlattığından, bizi iç dünyamızda kurguladığımız ama unuttuğumuz hayal kırıklıklarımıza da götürmektedir.
Yaşlarımız ilerledikçe ortaokul
çağımızda karşı cinse duyduğumuz ilgi artarken cinselliği bir kenara koyarak
içimizde parlamaya başlayan ama bir türlü alevlenemeyen hislerimizi
aktaramadığımız anlar gözümüzün önünde canlanıverir.
Derslerimize çalışmaktan
hayatımızın neresine koyacağımızı, onunla kendimizi yan yana nasıl
getireceğimizi bilemediğimiz sevgiyi, sevgiliyi, rüyalarımızda dahi
canlandıramadan nasıl unuttuğumuzu hatırlatması adına da etkileyicidir.
Mahallemizin en güzel kızına
duyduğumuz platonik aşkı, nasıl etsem de ona anlatabilsem diye uykusuz
geçirdiğimiz geceleri ve o ilk karşılaşacağımız anda hangi cümle ile ona yaklaşacağımızı planlarken “o şu cümleyi
söylerse, ben böyle bir karşılık veririm!” diyerek sayfalar dolusu senaryoyu
ezberlediğimiz gecelerimizin ardından, onu köşe başındaki bakkalda
gördüğümüzde ezberlerinin hepsini unutan acemi bir tiyatro oyuncusu misali donup
kaldığımız anları hatırlamamız adına da anlamlıdır.
Yaşadığımız ilk acı tecrübeler
ile sevgiye, sevgiliye karşı edindiğimiz korkularımız daha tam yerleşmeden el ele, kol kola gezen kızlı erkekli grupları görüp de “neden ben de bunlardan
birisi değilim?” diyerek düşündüğümüz lise yaşantısında karşımıza çıkan,
hayatımızın ilk gerçek aşkı diyebileceğimiz kişiye içimizi tam açacakken hani
Ümit Besen’in “Okul yolunda” şarkısında,
…Fakat aylardan sonra
Bir gün sana koşarken
Yalnız değildin o yolda
Sana uzaktan bakarken
Şarkılar söylüyordun
Yine sen gülümseyerek
Göz göze geldik ama
Sarıldın gittin ona
Mutluluklar benden...
dediği gibi sevgilimize uzaktan
ama sadece kendimizin duyabileceği sessizlikte “Mutluluklar” diledikten sonra
bileğimize takacağımız bir diploma adına üniversitenin kantininde birlikte kafa
patlattığımız, “Sevgilim” diyerek eşe, dosta, arkadaşlarımıza, ailemize gururla tanıştırdığımız ilk ciddi ilişkimizde, o kendisini ve biz de kendimizi
yavaş yavaş tanımaya başladığımızdan kendimize ait olmasa da yaşadığımız
coğrafyanın bizlere yüklediği görevler sayesinde eften püften sebeplerle
ayrıldığımızda duyduğumuz şaşkınlığı da hissettirir.
En sonunda büyümüş olarak
kendimize bir eş bulduğumuzda; eğer bunca geçmişi tartmadan, gerçek hislerimizi
kavramadan bulmuşsak onu da mutlu edemeden yaşadığımız hayatı da anlatır.
İşte bu yüzden Sebahattin
Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sı çok değerli bir eser. İşte sırf bu yüzden erken
yaşlarda sevmeyi ve sevgiyi tanımak adına okunmalıdır.
Hatta biraz fazla iddialı olsa da sırf bu yüzden hayatı
paylaşacağımız kişiyi bulmadan önce, kendimizi ve unuttuklarımızı daha yakından tanımamız adına okumalıdır.
Mayıs 2000